Geleceğin dünyasında felsefe ile sanatın işlevi ne ola!…

Geleceği konuşurken, felsefe ve sanatın yanına insan ve toplumla ilgili, “insani bilimleri” de koymak gerektiğini düşünüyorum. Kuşkusuz üçünün de alanları farklı ve farklı araçlarla çalışmaktalar; ancak, ekonomik-teknolojik bilimlerden farklı olarak, hepsinin derdi, hepsi insan ve insanlık adına daha iyi bir varoluş üzerine düşünmekte. Dolayısıyla felsefe ve sanatla ilgili aşağıdaki düşüncelerimim insani bilimler için de geçerli olduğunu söyleyebilirim.

Bilim, felsefe ve sanat, büyük ölçüde içinde bulundukları zamanın (zeitgeist), -bir ölçüde de toplumların- ürünü; ne olacakları, neyle ilgilenecekleri, ne söyleyeceklerini bunlar belirlemekte. Çağımızı tanımlamaksa kolay değil;  bir yandan hızlı teknolojik gelişmeler yaşanırken öte yandan varoluşsal tehditler ortaya çıkmakta; bir yandan uzay fethine hazırlanılırken öte yandan birbiriyle savaşan milletler ve bölgeler artmakta; bir yanda dijitalleşme ile bilgi çağına girdiğimiz söyleniyor ama öte yandan piyasanın işine yaramayan bilimlerin canına okunduğundan üniversiteli cahiller artmakta; bir yanda hak ve özgürlüklerden söz edilirken öte yanda demokrasilerden tiranlar türemekte. Özetle, belirsizliği, karmaşası, çelişkisi, çalkantısı bol bir çağ yaşandığı ortada.

Gelecek ise daha büyük dönüşümlere gebe; insanın, insanlığın bu dönüşümleri nasıl karşılayacağını bilmek zor. Örneğin endüstride makinenin kullanılması başladığında veya elektrik bulunduğunda bugün ulaşılan noktayı öngörmek mümkün olmadığı gibi, dijital devrimin, gen teknolojisinin, uzay fethinin nelere ve nerelere ulaşacağını öngörmek de mümkün değil.

Kestirmeden söylersek, bugünden “göremediğimiz, bilemediğimiz bilinmeyenler “ dünyasına gittiğimizi söyleyebiliriz. Dijital devrimin hızı öncekilere benzemediğinden, yakın zamanlarda ChatGPT’nin insanları şaşırttığından daha fazla şaşırtıcı gelişmelerle karşılaşmak da mümkün. Bir yazımda yapay zekâ (YZ) konusunu, “dipsiz bir kuyuya” benzetmiş, bu kuyuyla ilgili konuşmalarımız ve çıkarımlarımız daha çok kuyunun görebildiğimiz ağız çevresiyle ilgili demiştim; daha derinlerde ise “bilinmeyen bilinmeyenler” yatmakta. İşin korkutucu tarafı da derinlere şaşırtıcı bir hızla iniyor oluşumuz!…

YZ, henüz emekleme aşamasında ve önümüzdeki 15-20 yılda insan zekasına ulaşması beklenmekte; sonrasındaki arayışın süper zekaya doğru süreceği biliniyor ki, böyle bir zekayla nasıl bir dünyaya varacağımızı hayal etmek bile zor. Gen teknolojisinde ise, yalnız ömrün uzaması ve daha sağlıklı bedenlere ulaşılması değil, bedensel ve beyinsel olarak biyolojik sınırların ötesine geçilmesi bekleniyor. Böylece daha zeki, daha güçlü insanlara mı varılacak, insan-makine karışımı cyborglar mı, terminatörler mi gelecek, yoksa insan türü yerini tümüyle akıllı makinelere mi bırakacak, bilinemiyor!

Öte yandan iklim krizi, artan savaş tehditleri, zengin ve yoksul arasındaki uçurum, küresel ve toplumsal düzeyde büyüyen eşitsizlik ve adaletsizlik, siyasal demokrasiyle ilgili hayal kırıklıkları gibi küresel düzeyde yaşanan sorunlar nedeniyle gelecek açısından belirsizliklerle umutsuzlukların arttığı bir çağda yaşadığımız ortada. Bu çağı ve dünyayı, ekonomik-teknolojik açıdan çok gelişmiş, buna karşın “insani gelişme” açısından yaya kalmış, bu nedenle hegemonya ve çıkar savaşlarının hiç bitmediği bir dünya diye tanımlamak da mümkün.

Oysa hangi teknolojik gelişme olursa olsun bunun kullanımı ve sonuçlarının insan eliyle biçimlendiğine kuşku yok; önümüzdeki “sihirli” teknolojik gelişmelerin “kerameti” de içinde yaşadığımız bu insan dünyası tarafından belirlenecek. Teknoloji ve gelecek konuşulurken ihmal edilen veya pek dikkate alınmayan boyut da burada; oysa bu boyut çok önemli… Nasıl bir dünyada yaşıyorsak teknolojiden de o yönde sonuçlar beklenebilmekte. Önümüzde pek parlak örnekler yok; dinamitin yıkıcı bir araç olması, atomun enerjiden önce bomba yapımında kullanılması, verilerin ihlali bir yana gözetim kapitalizmi ile gözetim devleti için kullanımı, silahlı insansız hava araçlarının bolluğu gibi birkaç örnek bile teknoloji ile insanlık arasındaki ilişkiler açısından pek hayırlı şeyler anlatmamakta.

O nedenle, teknolojik gelişmeleri düşünürken insanın yeryüzünde yarattığı “uygarlık ya da insanlık” ahvalinin yarattığı kaygılara boş veremeyiz. Örneğin bu insanlığın ülke, millet, din, dil gibi birçok parçaya bölünmüş, aralarındaki çatışmayı uzlaşma yolundan çok savaşlarla çözmeye meyilli olduğu ortada; yeryüzünü mahva sürükleyecek kadar açgözlü olduğu da… Örneğin YZ, gen teknolojisi, silah sanayii, uzay araştırmaları gibi alanlarda birkaç devlet ile birkaç şirket dominant konumda olduğu bugünden ortaya çıkmış durumda;  güçleri arttıkça bunları kontrol etmenin daha zorlaşacağını düşünmek de zor olmasa gerek… Bu durumda dünyadaki dengesizliğin “efendi-köle” mertebesine kadar büyümesi gibi bir tehlike de yok değil!

Tabii ki, teknolojik devrimle gelecek değişimlerin ille kötü olması gerekmiyor; bunu söylemek istemiyorum. Ancak, olumlu beklentiler için teknolojinin yanında insanın, insan dünyasının, insani değerlerin gelişmesine ihtiyaç olduğu kuşkusuz.  Bugünkü hegemonik, eşitsiz ve adaletsiz, insana değil ekonomik çıkara yönelmiş, insanı ve aklını “araçsallaştırmış”  düzen değişmedikçe teknolojinin artan gücünün insan hayrına kullanılmasını beklemek zor. Aksine kapitalizmin kültürel egemenliği ile yakın geçmişte post-modern söylemlerle ideolojilerin sonunu yaşadığımız gibi, yakın gelecekte de doğru bildiğimiz, birlikte yaşam için ihtiyaç duyduğumuz değerler ve kurumların sonunu görmemiz mümkün. 

Bugün ve gelecekte felsefenin ve sanatın katkısı ve işlevinin ne olacağı meselesi de, bu sorunlarla ve nasıl bir gelecek istediğimizle yakından ilgili. Ne kadar etkili olacaklarını bilemesek de, geçmişte olduğu gibi bugün ve gelecekte de daha iyi bir dünya ve insanlık hayalinin peşinde koşmaları beklenir ki, insan dünyasının ihtiyacı olan bu… 

Hayal diyorum; çünkü felsefe ve sanatın daha iyi, daha eşit ve adil, daha özgür, daha dayanışmacı bir insanlık hayali daima vardır ama reel dünya bu hayallerden epeyce uzaktır. Nedeni düşünüldüğünde ise, öncelikle teknolojik-ekonomik gelişmeler ile bu gelişmelerin arkasındaki güçleri hesaba katmak da kaçınılmaz. Örneğin kapitalizmin ekonomik sistem olduğu kadar toplumsal-kültürel bir sisteme dönüşmesiyle ulaştığı güç karşısında insani bilimler, felsefe ve sanatın etkisinin hem daha cılız kaldığı hem de bu alanlardaki çalışmaların bir çoğunun da sistemin yanında yer aldığını yadsımak kolay değil. Özetle, her çağda insanın yanında duran, gelişimini önceleyen, özgürlük ve eşitlikten söz eden, toplumsal hatta küresel dayanışmanın gereğini gündeme getiren bilimsel, felsefi ve sanat akımlarına ve toplumsal-siyasal mücadelelere rağmen, yeryüzünün mahvına kadar uzanmış bir zenginlik kavgası  ile paylaşım kavgaları bitmezken, insanlık adına başarılmış en büyük kazanım diyebileceğimiz ve uluslararası sözleşmeler ile anayasalara konu olmuş insan haklarının hali ortadadır!… Bazılarının yaşam hakkı bile yoktur!… Artan korkularıyla yüzleşemeyen insanlık ise çatışma ve savaşlar bir yana, demokrasiden yüz çevirtip totaliterliğe yönelir hale gelmiştir.

O nedenle, bugün ve yakın gelecekte bilim, sanat ve felsefeye düşen en önemli işlevin bugünkü kültürel hegemonyayı değişime zorlamak olacağını söylemek gerektiği kanısındayım. Bir yanda büyüme, verimlilik, tüketim, kar, piyasayı dayatan ekonomik güçlere, öte yandan millet, din, dil gibi ayrılıkları kullanan siyasal güçlere karşı insan ve insanlık üzerinde durmaya, insan dünyasında eşit ve hakça bir düzende birlikte yaşamanın yollarını aramaya, bunun için gereken değerler, yaklaşımlar ve kurumları konuşmaya ihtiyaç var. Özetle, bugünkü sorunlu dünya ve düzeni eleştirmek kadar , hayalleri canlı tutmak, alternatif düşünce ve önerileri ortaya atmak, bunları konuşup tartışmak bilim, felsefe ve sanattan beklenmekte.

Felsefenin, sanatın niye böyle bir kaygısı olsun diye düşünenlere karşı, hiçbirimizin uzayda ya da boşlukta yaşamadığımızı söylemek isterim. “Sanat için sanat, bilim için bilim, felsefe için felsefe” yapıldığı iddiasının pek haklı olduğu düşünülemez.  Hepimiz bu dünyanın ve çağın insanı olarak bu koşullarla etkileşim içinde yaşıyoruz; söylediklerimiz ve yaptıklarımız gibi, çalışmalarımız da açık veya örtük olarak bir fikri, bir anlayışı ortaya koymakta. 

Gelecekte insanlık sorunları gibi “insan” sorunlarının da artacağı ve değişeceği beklenir. Örneğin hemen her yerde karşımıza çıkan insan-makine ilişkileri ve getirdiği ahlaki ve hukuki sorunlar gibi, yeni insani ve duygusal sorunlar ortaya çıkacağı kuşkusuz.

Birkaç örnek vermek mümkün: Örneğin meslek, kariyer, para ve statü gibi nedenlere bağlanan başarı arayışı, tatmin duygusu anlamını yitirirken bunların yerini neler alacak, yaşamın anlamı nerede aranacak?  Robotlarla arkadaşlık hatta aşk yaşanan bir dünyada sevgi, arkadaşlık, aşk nasıl tanımlanıp, nasıl yaşanacak?  Akıllı makineler çağında insan olma, insan kalma, yaşama sahip çıkma gibi sorulara nasıl yanıt verilecek?  Gerçek dünya ile sanal gerçekliklerin üst üste bindiği koşullarda gerçekleri kabullenme nasıl ve ne kadar olacak; ya da gerçek nasıl yaşanacak? Arttırılmış güçleri olan insanlarla doğal sınırlarda kalanlar arasındaki ilişkiler nasıl olacak, nereye varacak? Bugünden düşünemediğimiz daha bir çok soru…

Özetle, bir devrim -devrilme de olabilir-eşiğindeyiz ve “bilemediğimiz bilinmeyenler” bizi bekliyor; felsefe ve sanatı ilgilendirecek soruların neler olacağını da bugünden bilmek mümkün değil. Ancak çoğunun, geçmişten bugüne gelen ve yarın da devam edecek olan,  “insan olmanın ve yaşamın anlamı” ve ”insanlığın kurduğu uygarlıkla” ilgili olduğunu/olacağını düşünmek yanlış olmaz. İnsan ve insanlık için daha iyi bir geleceği düşlemek de, yukarıda da değindim, en başta bugünkü kültürel hegemonyanın kırılması, insan odaklı yaklaşımların güç kazanmasıyla mümkün. Bilim, felsefe ve sanatın düşünmesi, yeni yaklaşım ve yanıtlar arayışına çıkması gereken alanlar da bunlar. Geleceği farklı kurgulamak istendiğinde, bugünden başlayarak farklı değerleri öne çıkarmak, algıları, beklentileri değiştirmek gibi bir yol izlemek gerekmekte. Gelecekteki işlevleri de, bugün seçtikleri sorular ve verdikleri yanıtlarla belirlenecektir diyebiliriz.

Yorum bırakın